enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3695
EURO
35,0221

18 Mart Çanakkale Ruhu

428
A+
A-

107. Yıl geçmesine rağmen, yine aynı duygu ruhumuzda beliren bir yüce destanlık savaşıdır. 7 düvele meydan okuyan bir savaş timsalidir. 7 düvel birleşmesine rağmen iman yüklü bir savaşı kazandık. Bu savaşın timsalleri ise;
1- GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Çanakkale Cephesi’ne Yarbay rütbesiyle gelen Mustafa Kemal PAŞA, 19. Tümen Komutanı olarak bir tümeni yönetiyordu. Savaşın en kritik anında yaklaşık 130 bin kişilik bir kolorduya Albay rütbesiyle komutanlık yapmıştı. Aylarca süren savaşlardan sonra ise Anafartalar Grup Komutanlığı’na getirilerek gösterdiği üstün başarılar sonucunda “Anafarta Kahramanı” unvanını aldı.
2- SEYİT ONBAŞI
Mecidiye tabyasında tek top ayakta kalmış, onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı, büyük bir güçle 276 kg’ Iık mermiyi kaldırıp namlunun ucuna sürmüş ve Ocean gemisinde büyük bir yara açmıştı. Kendisi sadece ödül olarak ise yemek hakkında fazla bir ekmek istemişti. Onbaşı unvanı da bu olaydan sonra verildi.
3- MÜCAHİDE HATİCE HANIM
Anafartalar Cephesinde 56. fıkrayla omuz omuza çarpışarak, tüm gücüyle düşmana karşı koymayan çalışan Mücahide Hatice Hanım bir çok cephede çarpışarak kurtuluş savaşına hizmet etmiştir. Kahraman kadınlar arasında yerini almıştır.
4-MEHMET ÇAVUŞ
Bulgaristan’ın Filibe şehrinde doğan Mehmet Çavuş’un ailesi Osmanlı Rus Savaşı sırasında Anadolu’ya göç ederek Biga’ya yerleşmiş. Hayatının 16 yılı boyunca Osmanlı’da askerlik yapan Mehmet Çavuş, Çanakkale Savaşı sırasında Seddülbahir cephesinde görev almış ve kahramanlıklarıyla adını tarihe yazdırmış.
5- HALİDE ONBAŞI (HALİDE EDİP ADIVAR)
Sivil olmasına rağmen bizzat Mustafa Kemal’in yanında omuz omuza cephede görev alan Halide Onbaşı, rütbe alarak savaş kahramanı olarak tarih kitaplarına geçmiştir. Türk halkına birlik olmalarını, işgale karşı çıkmaları ve savaşmaları gerektiğini konuşmalarıyla yaymaya çalışarak cesaretlendirmiştir. Kendisi edebiyatta mümtaz sayılan kişilerden biridir.
6- NUSRET MAYIN GEMİSİ
Nusret mayın gemisi Çanakkale Savaşları’nda döşediği mayınlar İle 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanılmasında büyük rol oynamıştı.
7- NEZAHAT ONBAŞI
Çocukluğu cephelerde geçen, babası Albay Hafız Halit Bey olan Nezahat Onbaşı kahramanlığı ve cesaretiyle Atatürk’ün dahi ilgisini çekmiştir. Askerler tarafından alay kızlı alay anılan Nezahat Onbaşı Gediz cephesinde işlerin istenildiği gibi gitmediği, askerlerin çekilmek istemeleri karşısında önlerini keserek buna mani olmuştur.
bu anormal bir durum idi. Düşmanı püskürten Çanakkale geçilmez sözüdür. Allah onlardan razı olsun. Hayatını hiçe sayan liseli talebelerimi anlatsak; istiklal marşı yazarı milli şair ise bu şiir ile güzelce anlatmıştır;
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE;
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Bu şiirinde nasıl bir savaş ortamında olduğumuzu ve medeni dediğimiz Avrupa devletlerinin bize karşı tutumudur. Bu vatan bütündür. Bölünemez.böldürmeyelim.

Yazarın Diğer Yazıları