Dünyanın her tarafında Ermeni Diasporası düzenli ve sürekli propagandalarıyla Türkiye’ye çok yönlü saldırılarını dün olduğu gibi bugünde yapmaktadır. Fransa’nın bilhassa Ermeni coğrafyasındaki üstün gayretlerini de göz ardı edecek olursak Batı Dünyasıda tüm desteğini vermektedir. Türkiye’nin sağlam iç ve dış politikaya sahip olmaması istenmektedir. Batı’da İsveç’te eşi benzeri görülmemiş bir propaganda ‘’Pontus Rumları, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler ve diğer Hristiyan azınlıklar topyekün soykırıma uğramışlardır.’’ söylemleriyle Dünya medyasını yanlış yönlendirme çabaları yanında destekleyen Fransa ise ‘’Ermeni meselesinde her yerde yüzlerce kitap görüyoruz ancak Türkler tarafından yazılan elde tutulur herhangi bir esere rastlayamıyoruz. Şimdi biz kime inanalım.?’’ Karşılığı vererek aklı karışık tarafsızlığını beyan eden zihniyetleri de haksız kendi taraflarına çekebilmektedir.
Karabağ meselesinin Fransız parlamentosunda ele alındığı Ağustos 2013 senesinde , hiçbir uluslararası tanınmayan örgüt ve devlet yeni bir hukuki model gündeme getirilmesi çağrısı bulunularak Sarkozy’in şu sözleri ‘’ Karabağ’ın Ermenistan için ne anlama geldiğini Fransızlardan başka hiç kimse anlayamaz.’’ neşr etmekte idi. Aslen en fazla Fransızların gönül verdiği Karabağ girişiminin arka perdesinin ekonomik ve ticari yanında olduğu anlaşılmıştır ki, Eylül 2013’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ziyareti sonrası Fransa’ya giden Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ‘’Fransa’nın Ermenistan’daki 750 milyon dolarla ikinci büyük yatırımcıları’’ olduğunu iftiharla beyan etmişlerdir.
Diaspora medyası daim kendisine karşı milletlere aleyhte yayınlarıyla bilgi kirliliği oluşturarak akılları karıştırmaya çalışmıştır. Elle tutulur gözle görülür bir arşivleri olmadığı için yalan yanlış haberler ve kurgu röportajlarla milletleri, insanları aldatmakta ustalaşmışlardır. Ermenistan’ın yönetim mantığı İsrail’in yönetim mantelizmiyle eşleştiği kanısındayım çünkü her ikiside işgalcilik, mezalimlik, düzenbazlıktaki hünerleriyle kendilerini kanıtlamışlardır. Ermeni toplumu arasındaki iktidar mücadeleleri yanı sıra Ermeni ailelerine karşı olunana husumetler içten içe Fransa’nın Ermeni toplumu üzerindeki faaliyetlerini kolaylaştırdı. Aracı kullandıkları misyonerler ve okulları yaygınlaştırarak ortak ideolojileriyle bütünleştirip yakın doğu coğrafyasındaki devletlerin bölünmesinde rol oynadılar.
Yalnız Fransa’nın değil bu diğer emperyalist devletlerin de ilgisini çekmişti. Avrupa’nın bir çok şehrinde cemiyet kuran Ermenilere, dernek veya cemiyetler bizzat İngilizler tarafından kurulmaya başlanıldı. İngiliz Gladstone’un kabinesi Londra’da zayıf Ermenileri bir araya getirip, disiplin altında kendilerine yardım be himaye vaat ederek Londra’da Ermeni Derneği kurdurdu. Bu İngiliz Ermeni Derneğini Jamez Bryce kurarak İngiliz İntelijans servisinin bir elemanı olarak 1876’da Doğu Anadolu’ya gönderilerek Galadstone’nin başkanlığını yaptığı Liberal Partiden Parlamento’ya girerek Türklere karşı ömrü boyunca aleyhte çalışmalarda bulunmuştu. Ayrıca Avam kamerası, İncil Derneği, Canterbury Başpiskoposluğu, Kiliseler Birliği vb. cemiyetlerde destekleriyle bilinmektedir.
Ermenistan diasporasının ekonomik ve siyasi gücünün nerelerden nereye geldiğini az çok neşr etmeye gayret gösterdiysem de görülmeyen buzdağı derindir. Şu an yaşanmakta olanlardan istifade etmeye çalışanlar bölgeyi kontrol altına alarak Yeni Dünya Düzeninde emperyalist ve sömürgeci misyonlarını halen kökleştirmeyi hayal etmektedirler. Türkiye’nin komşularını dahi Aleyhte Devletler kağıt üzerinde belirlerken hususi Türklere husumetli toplumları yerleştirmişlerdir düşünmek gerekir. Sovyetler dağılırken yeni haritalarda Türkiye’nin fikriyatı önemsenmemiştir neden..?
Aynı coğrafyada yıllardır süre gelen problemsizliklerin sebebi ne olursa olsun düşman kazanmaktan ziyade düşman kazanmaya sebebiyet verecek polemiklerden uzaklaşmaktır. Liberal ekonomide ‘’ Ticari malların geçmediği sınırlardan tanklar geçer’’ sözü çok uygun düşmektedir yaşanılanlara..! Her millete saygı duyma ihtiyacını benimseyenler daim huzur ve refah içinde yaşayacaklarına inanmalılar. Irkçı ve aşağılayıcı tavır benimsemek kimseye yarar sağlamayacaktır. Etnik ve bölgesel sorunları çözümlenmesi ancak ve ancak ortak akıl ve mantelizmle aşılabilineceğini kavrayan tarafsız ve liyakatli Global komisyon kurularak sağlanabilineceği kanısındayım. Mutlak barışçıl diyalogların yeniden başlatılarak yalnız siyaset ve politikacıların değil sivil toplum kuruluşlarının da buna paydaş olması temennisindeyim.
Araştırmacı Yazar-Tarihçi
Volkan Yaşar BERBER