Tüketim çılgınlığı, ihtiyaçtan fazlasını süreklilik kazanmış şekilde tüketmek. 90’lı yılların başlarında Susam sokağındaki “Kurabiye Canavarı …
Tüketim çılgınlığı, ihtiyaçtan fazlasını süreklilik kazanmış şekilde tüketmek. 90’lı yılların başlarında Susam sokağındaki “Kurabiye Canavarı” misali… Giyim, beslenme, teknoloji, güzellik, bilgi, zaman… her şeyi hızla tüketiyoruz… Sürekli isteyen, doyamayan biz ve çocuklarımız… Kara delik gibi… Ne atarsan yutan ve kaybolup giden… Sanki hiç olmamış gibi, birden kaybolan…
Birazdan anlatacağım bazı nedenlerle alma dürtümüz tetikleniyor ve rahatlamak için daha fazla alma, daha iyisini edinme tuzağına düşüp maddi sıkıntılar yaşıyoruz. Bu sıkıntıdan kurtulmak için yine daha fazla alma ve daha iyisini edinmenin peşine düşüyoruz. Bir kısır döngünün içinde buluyoruz kendimizi. Sonuç: Anlık mutluluk peşinde koşarken, bir türlü karşılanamayan ihtiyaçlar içinde kıvrandığımız tüketim çılgınlığı…
Tüketmenin önüne geçemeyiz, bu bir ihtiyaçtır. Hepimiz tüketiciyiz. Ancak neyi, ne kadar tüketmeye ihtiyaç vardır sorusu önemli. Gerçek ihtiyaçlara dair bir tüketim mi yoksa reklamın, modanın, global kapitalist düzenin dayattığı tüketim alışkanlıklarını mı benimseyeceğiz? Önemli olan bu sorunun cevabına ulaşmak.
Nedenleri neler?
Kişisel, toplumsal, çevresel nedenleri var. Aslında kişiye göre nedenler farklılaşmakla birlikte, ben genel olarak bakıp cevap vermeye çalışacağım. Kişisel nedenler; doğuştan getirdiğimiz mizaç özellikleri, çocukluk çağı yaşantıları ve öğrenmeleri, ebeveynlerin tüketim alışkanlıkları, ihtiyaçların fazlaca karşılanması ya da karşılanmaması neticesinde yoksunluk, duygusal açlık, şimdiki zamanda da ihtiyaçların giderilip giderilmemesi gibi nedenler.
Öncelikle insanoğlunun küçük yaşlarına bakalım: 2-3 yaş dönemi, “benim” dönemidir. Gördüğü her şeye “benim” der. Her şeye “hayır” der. 7 yaşa kadar ben merkezci dönemdedir. Empati kuramaz, bir diğerini düşünemez, önemseyemez, sadece kendi istek ve ihtiyaçları vardır. Bir şey ister, alınır, hemen ardından başkasını ister. Benim çocuğum çok doyumsuz, ya da maymun iştahlı diye anlatır ebeveynler. Bu dönemde fizyolojik, sosyal, duygusal ihtiyaçlarının fazla fazla karşılanması ya da ihmal edilerek/baskı uygulanarak karşılanmaması ileriki yaşlarda bu dönemin telafisi için bencilce hep şeye sahip olmak ister. Ya da tam tersi ihtiyaçlarından vazgeçer. Bizim konumuz, her şeye sahip olmak isteyen kesim elbette. Her yaş döneminin belli başlı ihtiyaçları var. Bunlar giderilmediğinde bir sonraki döneme karşılanması gereken ihtiyaçlar olarak aktarılırlar. Sonra ergenlik dönemi.. Çok önemli bir dönemdir. Bireyselleşme, kendi başına karar verebilme, sorunlarının üstesinden gelme, özerklik, problem çözebilme, sosyalleşme vb.. bir sürü ihtiyacını gidermek zorundadır. Ben tüketime düşkün, aç ya da bağımlı yetişkinlerin bu dönemlerinin sağlıklı bir şekilde geçirilmediğini düşünüyorum. Yani en önemli neden neymiş? Çocukluk ve ergenlik dönemi ihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde karşılanmaması.
Peki şu anki ihtiyaçlarımız neler?
Fizyolojik ihtiyaçlar (Yeme, içme, cinsellik, sağlık vb), iş, aile, sosyal yaşam, sevme-sevilme ve ait olma ihtiyacı, saygınlık ihtiyacı… bu ihtiyaçların yeterince giderilmemesi kişide yoksunluğa neden oluyor. Hele ki çocukluk ve ergenlik dönemi ihtiyaçları karşılanmamışsa, durum daha da vahim bir hal alıyor. Bu yoksunluğun giderilmesi, bazen uygun olmayan yollarla gerçekleştirilebiliyor. Bağımlılık bu yollardan biri. Tüketimin gerçekte ihtiyaç duyulandan fazla gerçekleştirilmesi, sadece tüketmek için bunun yapılması ve bunun süreklilik kazanması da tüketim bağımlılığı. Bu da bir bozukluk düzeyine ulaşabilmekte. Maddi zorluklara neden oluyor ve iş/aile/sosyal yaşamda sorunlara yol açıyorsa artık bir bozukluktan söz edebiliriz.
Diğer taraftan bir takım politik ve sosyo-ekonomik nedenler var. 1980’ler sonrasında üretim yerine tüketim toplumuna geçiş yaşandı. Teknolojinin hızla gelişmesi, pazarlamanın ve reklamcılığın inanılmaz boyutlarda profesyonelleşmesi, tam da biraz önce bahsettiğimiz nedenlerle dezavantajlı olan kişiler bundan daha fazla etkilendi. İnsanların yaradılışı gereği alma, sahip olma ihtiyacı bir nevi kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. Ürünlerin çeşitliliğinin inanılmaz artışı. Bir kazak aldığında daha güzel ve çekici olanlarının gözümüze sokulması… O daha güzel ve çekici olana da sahip olma dürtüsü.. İletişim sektörü ve teknoloji ilerledikçe, satışların artması hedefleri doğrultusunda, topluma sürekli tüketim duygusu aşılanmaya çalışılmaktadır.
Diğer toplumsal ve çevresel etkenler:
Bir diğerinin sahip olduklarını görüp özenmek, üzerindeki kıyafet, aldığı araba, yaşadığı ev… Kendi maddi imkanlarını değerlendirmeden gerçek mutluluğun bunlara sahip olmak olduğunu sanmak ve sahip olmaya çalışmak,
Girdiği sosyal ortamların gerektirdiği, özendirdiği şekilde giyim, gezme, yeme, içme alışkanlıklarına sahip olmaya çalışmak, yoksa kendini yetersiz ve değersiz hissetmek,
Güzelliğe, dış görünüşe verilen artan önemin neticesinde bir türlü kendisiyle barışamayıp sürekli değişiklikler yapmaya çalışmak,
Çocukların ya da gençlerin bir gruba ait olma çabaları, takip ettikleri fenomenler, sanatçıların yaşamlarına özenmeleri,
Tv ya da sosyal medyada sanki herkes öyle yaşıyormuş gibi abartılı-gösterişli hayatlar,
Pazarlama ve teknolojik nedenler:
Firmaların ürünlerini daha iyi pazarlayabilmek için sürekli yenilikler yapmaları,
Kişilerin ihtiyaçlarını ve isteklerini çok iyi takip edip ürünlerde de bu şekilde değişiklikler yapmaları,
Reklamlarda tüketiciyi çekecek, ürünü ihtiyaç değilse bile istenecek hale getiren taktikler uygulamaları, kısıtlı indirim günleri, sepete ekleyince 10 dk içinde sepetten düşme riski, satın alma yarışı
Alışverişin ardından gelen indirim mesajları, sosyal medyanın reklam için çok iyi kullanılması
Genel ihtiyaca göre hızlıca ürün ortaya çıkarılarak hizmete sunulması (maske örneğin)
Psikolojik yöntemler ile uygulanan subnimal mesajlar,
İnternet alışverişinin sağladığı hız ve konfor,
Alışverişte nakit para kullanımı gerektirmeyen kredi kartlarının kullanımı,
Bankaların kolayca kredi imkanı sunması,
Kargo ile ayağına kadar hizmetin zahmetsizce gelmesi
Boş zamanlarda gezme amaçlı tercih edilen alışveriş merkezlerinin sayısının hızla artması,
Tüketim Çılgınlığından Uzaklaşmaya Dair Öneriler
Her konuda, alanda olduğu gibi alışveriş yapma ile ilgili de sınırlara ihtiyaç vardır. Hem kendimize, hem çocuklarımıza.. Bunun için de öncelikle, ne yaptığımızın, bunun neye yol açtığının farkında olup, bu durumu değiştirmeye niyet etmek gerekiyor. Bu kontrolsüzce alışverişin avantajları ne? Dezavantajları ne? Gelecekteki avantaj ve dezavantajları ne? Yani kısa ve uzun vadedeki değerlendirmeyi bilinçli bir şekilde ailecek yapmak gerekiyor. Sınırlama koymaya karar verince de yapılabilecekler şunlar olabilir:
Aile içinde bütçe planları yapmak, ev ekonomisi kavramını çocuklara da aşılamak son derece önemlidir.
İhtiyaç listeleri belirlemek ve çocukları da dahil ederek öncelikli ihtiyaçları, alışveriş zamanlarını planlamak,
Aylık ödemeleri zarflara ayırmak, elde kalanı kullanmak,
Telefonda eliniz sıklıkla alışverişle ilgili aplikasyonlara gidiyorsa, belki bir dosyaya koymak, belki bir süreliğine silmek..
Çocuklara kontrollü ve belirli seviyede harçlıklar vermek, çocuklara kredi kartı vermemek, yetişkinlerin de kredi kartı limitlerinin sınırlı olması
Reklam izlemekten kaçınmak, özellikle çocuklarımızı uzak tutmak
Alışverişe amaç için yönelmek, ihtiyaç doğrultusundan alışveriş yapmak, alışveriş merkezlerinde uzun zaman geçirmemek, alışverişi sosyal planların en sonunda planlayıp, kısa vakit ayırmak, ihtiyaç dışı tüketim davranışlarını azaltmak,
Sosyal hayatta ailece, alışveriş merkezi gezileri yerine doğada vakit geçirmeyi tercih etmek, sosyal-kültürel aktiviteler yapmak,
Çocuk ve gençlerin internet kullanımı takip altına almak,
Şöyle bir durup nereye koşuyorum, neyin peşindeyim, ne yapıyorum demek gerekiyor.. Gerçekten yaşamak istediğim yaşam bu mu? Sürekli edinip, sahip olup bir türlü tatmin olamayarak ölmek için mi bu dünyada konaklıyorum? Bir türlü neden gerçek mutluluk, huzur, tatmin sağlayamıyorum? Bu soruların cevabını aramak gerekiyor.
Elini göğsüne koyup, bir nefes alıp, “nasılım? Gerçekte neye ihtiyacım var?” Demek ve yavaşlamak kıymetli olacaktır… Yani mutluluğu dış kaynaklarda değil, iç kaynaklarda aramak.. Bunun keşfine çıkmak bizi gerçek tatmine ulaştırabilir… Yaşıyor olmamızın da bir anlamı olur böylece.