IMF, küresel güçlerin silahsız işgal gücü olarak faaliyet göstermektedir. Özellikle 20. Yüzyılın son döneminde etkisini artıran IMF, silahlı işgal yerine iktisadi alanda çok uluslu şirketlerin (Küresel aktörlerin) silahsız işgaline bırakmıştır.
IMF, Türkiye’ye yarardan çok zarar getirmiştir. Dayatmaları sonucu ülkede çok sayıda iş yeri kapanmış; milyonlarca kişi issiz kalmış, üretim ve ihracat durma noktasına gelmiştir. Alınan krediler, üretimde değerlendirilmesi gerekirken daha ziyade eğlence, turizm ve katma değeri olmayan yatırımlara kullandırılmıştır. Böyle bir kısır döngü içerisine Türkiye dışa bağımlı hale getirilmiştir. “Borç alan emir alır” gerçeğinden hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
IMF; Türkiye’ye her verdiği krediye karşılık, aleyhimize ve küresel aktörlerin lehine olacak şekilde bazı kanunların çıkarılması şartı getirilmiştir.
Olayın en üzücü yanı ise; Türkiye aleyhine olan bu kanunlar, milletin seçtiği vekillerinin oylarıyla çıkarılmıştır.
Nobel ödüllü Prof. Dr. Joe Stiglitz, IMF’nin gerçek yüzünü çok net olarak ortaya koymuştur.
Stiglitz, itiraf niteliğindeki ifadelerinde:” Dünya Bankası ve IMF olarak nereye gitsek, o ülkenin ekonomisini mahvediyoruz. Sokak hareketleri düzenleyip taviz alıyoruz. Bunu sorguladığım ve tenkit ettiğim için beni kovdular.” dedi.
IMF’li yıllarda, birçok yerli işletme yabancıların eline geçti. Ülkemizde uyguladığı; “ekonomik işgal programı” nedeniyle ne yatırım, ne de üretim adına bir gelişme yaşandı. Yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelmedi. Yerli yatırımcı ise yurt dışına kaçtı.
IMF denen “silahsız işgal gücü;” Türkiye ekonomisine yaptığı büyük tahribata rağmen, başta uluslararası mahfiller olmak üzere ABD kontrolündeki finans kuruluşları, Türkiye’yi yeniden IMF kucağına oturtmak için her yolu denemekte. Algı oluşturma; yönlendirme ve dayatma, bu yollardan sadece bazılarıdır. Küresel Aktörlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet eden IMF, Türkiye’nin yeniden dâhil olması için baskılarını sürdürecektir.
IMF’NİN BORÇ PARA VERMEK İÇİN KOŞULLARI
Diğer bir ifade ile Türkiye; eğer IMF’ye ve dolayısıyla küresel güçlere teslim olacak olursa, 17 yıllık bağımsızlık iddiasından ve bölgesel veya süper güç rüyasından vazgeçecek demektir. Sadece bunlar mı? Elbette hayır! Sınırımızın ötesinde ABD destekli PKK/PYD’ye oluşturulmak istenen terör koridorunun yeniden hayata geçmesi ve gelecekte Anadolu topraklarımızın bir bölümün de “Büyük İsrail İmparatorluğu” kurma hayallerinin yeniden yeşermesine neden olacaktır. Ayrıca; Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerinden vazgeçecek ve burada bulunan hidrokarbon, yani doğal gaz ve petrol yataklarını küresel güçlere terk edecek anlamına gelecektir.
IMF’ye dönüş, yerli savunma sanayinde yapılan büyük atılımları durması anlamına da gelecektir. Türkiye’nin yeniden IMF’ye teslim edilmesi, görüldüğü üzere 18 yıllık kazanımlarımızın bir çırpıda çöpe atmamız ve küresel güçlerin kucağına ülkeyi yeniden oturtmamız anlamına gelecektir.
Bu hakikate rağmen birileri ülkeyi ısrarla IMF’ye mahkûm etmek istiyor. Bunlar; IMF’nin amacını uluslararası para sisteminin istikrarını sağlamak, ekonomik anlamda uluslararası iş birliğini güçlendirmek, ticaretin dengeli büyümesini sağlamak olarak izah etmeye çalışsalar da hakikat hiç de öyle değil…